Ahmed ARİF Şiirleri

AHMED ARİF:  1927-1991,Kürtçü,solcu
    

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü öğrencisi iken  Türk Ceza Yasası'nın  (T.C.K.) 141. ve 142. maddelerine aykırı davranmak savıyla (1950, 1952-1953) iki kez tutuklandı, yargılandı ve 2 yıl hüküm giydi. Cezaevi günleri sona erince Ankara'daki Medeniyet, Öncü ve Halkçı gibi gazeteler ve dergilerde teknik işlerle uğraşarak yaşamını kazandı. 
Cemal Süreya , çok iyi anlaştığı için kız kardeşiyle evlendirmek ister ahmed arif'i. ahmed arif te kabul eder durumu. der ki cemal süreya " evlen kız, türkiye nin en iyi şairi". ertesi gün için randevulaşılır. ankara da zafer çarşısının önünde buluşacaklar. cemal süreya ile kız kardeşi ayten beklerler ama ahmed arif gelmez bir türlü. sonradan öğrenirler ki temiz bir gömleği olmadığı için gelememiş.

Şiirinde kullanacağı bir kelime için 16 yıl beklemiş bir şairdir. 
Henüz on beş yaşındayken ilk şiiri olan "gözlerin" adını verdiği çalışması, kasım 1942'de afyon halkevi'nin çıkardığı "taşpınar" adlı dergide yayımlanır. ikinci şiiri de yine aynı yıl "millet" dergisinde "yollarda" adı ile. 
-----------------
terketmedi sevdan beni,
ac kaldim, susuz kaldim,
hayin, karanlikti gece,
can garip, can suskun,
can paramparca...
ve ellerim, kelepcede,
tütünsüz uykusuz kaldim,
terketmedi sevdan beni...
----------------
rüya bütün çektiğimiz
rüya kahrım
rüya zindan
nasıl da yılları buldu
bir mısra boyu maceram
bilmezler nasıl aradık birbirimizi
bilmezler nasıl sevdik
iki yitik hasret
iki parça can
--------------
öyle yıkma kendini
öyle mahsun öyle garip...
nerede olursan ol
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne üstüne
tükür yüzüne celladın
fırsatcının, fesatcının, hayinin...
dayan kitap ile
dayan iş ile
tırnak ile, diş ile
umut ile, sevda ile, düş ile.
dayan rüsva etme beni. 
---------------------------


(....)
evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
hani kurşun sıksan geçmez geceden,
anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
ve zehir-zıkkım cigaram.
gene bir cehennem var yastığımda,
gel artık...
--------------
"hasretinden prangalar eskittim”
seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
seni, anlatabilmek seni,
namussuza, haldan bilmez,
kahpe yalana.

ard - arda kaç zemheri,
kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
dışarda gürül gürül akan bir dünya...
bir ben uyumadım,
kaç leylim bahar,
hasretinden prangalar eskittim.
saçlarina kan gülleri takayım
bir o yana,
bir bu yana...

seni bağırabilsem seni,
dipsiz kuyulara,
akan yıldıza,
bir kibrit çöpüne varana,
okyanusun en ıssız dalgasına
düşmüş bir kibrit çöpüne.

yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
yitirmiş öpücükleri,
payı yok, apansiz inen akşamdan.
bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
seni, anlatabilsem seni...
yokluğun, cehennemin öbür adıdır
üşüyorum, kapama gözlerini...
---------------------
  OTUZÜÇ KURŞUN

   1.

   Bu dağ Mengene dağıdır
   Tanyeri atanda Van'da
   Bu dağ Nemrut yavrusudur
   Tanyeri atanda Nemruda karşı
   Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
   Bir yanın seccade Acem mülküdür
   Doruklarda buzulların salkımı
   Firari guvercinler su başlarında
   Ve karaca sürüsü,
   Keklik takımı...

   Yiğitlik inkar gelinmez
   Tek'e - tek doğüşte yenilmediler
   Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
   Gel haberi nerden verek
   Turna sürüsü değil bu
   Gökte yıldız burcu değil
   Otuzüç kurşunlu yürek
   Otuzuç kan pınarı
   Akmaz,
   Göl olmuş bu dağda...

   2.

   Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
   Sırtı alacakır
   Karnı sütbeyaz
   Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
   Yüreği ağzında öyle zavallı
   Tövbeye getirir insanı
   Tenhaydı, tenhaydı vakitler
   Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı

   Baktı otuzüçten biri
   Karnında açlığın ağır boşluğu
   Saç, sakal bir karış
   Yakasında bit,
   Baktı kolları vurulu,
   Cehennem yurekli bir yiğit,
   Bir garip tavşana,
   Bir gerilere.

   Düştü nazlı filintası aklına,
   Yastığı altında küsmüş,
   Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
   Perçemi mavi boncuklu,
   Alnında akıtma
   Üç topuğu ak,
   Eşkini hovarda, kıvrak,
   Doru, seglavi kısrağı.
   Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!

   Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
   Böyle arkasında bir soğuk namlu
   Bulunmayaydı,
   Sığınabilirdi yuceltilere...
   Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
   Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
   Yanan cıgaranın külünü,
   Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
   Engereğin dilini,
   İlk atımda uçuran
   Usta elleri...

   Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
   Çığ bekleyen boğazların kıyametini
   Karlı, yumuşacık hıyanetini
   Uçurumların,
   Önceden bilen gözleri...
   Çaresiz
   Vurulacaktı,
   Buyruk kesindi,
   Gayrı gözlerini kör sürüngenler
   Yüreğini leş kuşları yesindi...

   3.

   Vurulmuşum
   Dağların kuytuluk bir boğazında
   Vakitlerden bir sabah namazında
   Yatarım
   Kanlı, upuzun...

   Vurulmuşum
   Düşüm, gecelerden kara
   Bir hayra yoranım çıkmaz
   Canım alırlar ecelsiz
   Sığdıramam kitaplara
   Şifre buyurmuş bir paşa
   Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

   Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
   Rivayet sanılır belki
   Gül memeler değil
   Domdom kurşunu
   Paramparça ağzımdaki...


   4.

   Ölüm buyruğunu uyguladılar,
   Mavi dağ dumanını
   ve uyur-uyanık seher yelini
   Kanlara buladılar.
   Sonra oracıkta tüfek çattılar
   Koynumuzu usul-usul yoklayıp
   Aradılar.
   Didik-didik ettiler
   Kirmanşah dokuması al kuşağımı
   Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
   Hepsi de armağandı Acemelinden...

   Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
   Karşıyaka köyleri, obalarıyla
   Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
   Komşuyuz yaka yakaya
   Birbirine karışır tavuklarımız
   Bilmezlikten değil,
   Fıkaralıktan
   Pasaporta ısınmamış içimiz
   Budur katlimize sebep suçumuz,
   Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
   Kaçakçıya
   Soyguncuya
   Hayına...

   Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
   Rivayet sanılır belki
   Gül memeler değil
   Domdom kurşunu
   Paramparça ağzımdaki...


   5.

   Vurun ulan,
   Vurun,
   Ben kolay ölmem.
   Ocakta küllenmiş közüm,
   Karnımda sözüm var
   Haldan bilene.
   Babam gözlerini verdi Urfa önünde
   Üç de kardaşını
   Üç nazlı selvi,
   Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
   Burçlardan, tepelerden, minarelerden
   Kirve, hısım, dağların çocukları
   Fransız Kuşatmasına karşı koyanda

   Bıyıkları yeni terlemiş daha
   Benim küçük dayım Nazif
   Yakışıklı,
   Hafif,
   İyi süvari
   Vurun kardaş demiş
   Namus günüdür
   Ve şaha kaldırmış atını.

   Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
   Rivayet sanılır belki
   Gül memeler değil
   Domdom kurşunu
   Paramparça ağzımdaki... 
--------------
  RÜSTEMO

   Modan yaylasına eşkin almadan
   Maktela üzerinde sağımız
   Karbeyaz Çermik Dağları
   Solumuz kan kırmızısı Fırat'tır
   Dört mevsim yeşildir orman
   Ve toprak çetin
   Baharları aşiretler iner Dersim üstünden       
   Sürü otlatır.
   Odunda
   Kömürde
   Pamukta
   Gönlü bir akarsu gibi alıp götüren
   Irzdan ve ekmekten yana
   Bir kara sevdadır
   Yeşil murattır
   Ve bundan ötürü tutmuş dağları
   Ve almış yürümüş sulardan öte
   Kıl çadırlarda maceramız
   Yasak bundan böyle zulüm;
   Ve öşür
   Ve haraç
   Ve angarya
   Ve katil
   Ve şirkat
   Ve talan
   Ve küfür kıza kısrağa
   Yasaktır, emreder Dağlar Paşası
   Elinde, affetmez Fransız üçlüsü...

   Gayrı malumunuz olsun halım
   Hayrola encam
   Malum ola
   Ayan beyan
   Dosta ve düşmana serencam

   Önce şeyhulislam fetva buyurur
   Katlim dört mezhepte vacip görülür
   Sonra saray ferman eyler
   Ve kaltak vurulur ordugahlarda
   Dar vakit yetiştin tatar ağası
   Bir elimde kana batmış hamaylim
   Bir elim derman eyler
   Dostooo
   Buncasına kavga demezem
   Kızanlar idman eyler
   Hele sarılmasın dört bir yanımız
   Tamam cümle dağlar mevzi almıştır
   Ve yatmış pusuya patikalar

   Salavat getirir dağ dağ taburlar
   Narlı bahçe üzre kanlı bir akşam
   Gelen elçi değil
   Azrail olsun
   Anam avradım olsun kaçarsam.
-------------------------
DİYARBEKİR KALESİNDEN NOTLAR     
               VE 
     ADİLOŞ BEBENİN NİNNİSİ 

   1.

   Varamaz elim
   Ayvasına, narına can dayanamazken,
   Kırar boynumu yürürüm.
   Kurdun, kuşun bileceği hal değil,
   Sormayın hiç
   Laaaaal...
   Kara ferman çıkadursun yollara,
   Yarin bahçesi tarumar,
   Kan eder perçem

   Olancası bir tutam can,
   Kadasına, belasına sunduğum,
   Ben öleydim loooy...
   Elim boş,
   Ayağım pusu.
   Bir ben bileceğim oysa
   Ne afat sevdim.
   Bir de ağzı var dili yok
   Diyarbekir Kalesi...
   
   2.

   Açar, 
   Kan kırmızı yediverenler
   Ve kar yağar bir yandan,
   Savrulur Karacadağ,
   Savrulur zozan...
   Bak, bıyığım buz tuttu,
   Üşüyorum da
   Zemheri de uzadıkça uzadı,
   Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
   Seni, Diyarbekir gibi,
   Nelere, nelere baskın gelmez ki
   Seni düşünmenin tadı...
   
   3.
   
   Hamravat suyu dondu,
   Diclede dört parmak buz,
   Biz kuyudan işliyoruz kaba - kacağa,             
   Çayı kardan demliyoruz.
   Anam sır gibi saklar siyatiğini,
   "Yel" der, "Baharın geçer".
   Bacım, ikicanlı, ağır,
   Güzel kızdır, bilirsin.
   İlki bu, bir yandan saklı utanır
   Ve bir yandan korkar
   Ölürüm deyi.
   Bir can daha çoğalacağız bu kış.
   Bebeğim, neremde saklayım seni?
   Hoş gelir,
   Safa gelir,
   Ahmed ARİF'in yeğeni...
   
   4.
   
   Doğdun,
   Üç gün aç tuttuk
   Üç gün meme vermedik sana
   Adiloş Bebem,
   Hasta düşmeyesin diye,
   Töremiz böyle diye,
   Saldır şimdi memeye,
   Saldır da büyü...

   Bunlar,
   Engerekler ve çıyanlardır,
   Bunlar,
   Aşımıza, ekmeğimize
   Göz koyanlardır,
   Tanı bunları,
   Tanı da büyü...

   Bu, namustur
   Künyemize kazınmış,
   Bu da sabır,
   Ağulardan süzülmüş.
   Sarıl bunlara
   Sarıl da büyü...
----------------------------