Bedri Rahmi Eyüboğlu şiirleri

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU :1911 Trabzon- 1975 İstanbul  şair, ressam

   


yalnızlığın kadarsın
yalnızlığın mis kokmalı
yalnızlık dediğin büyük bir zindan
dünyanın en kalabalık zindanı
dinden imandan cıkarır
ama öyle bir adam eder ki insanı..

-----------------
ÜÇ DİL

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Nenniler, masallar, küfürler de caba
Ötekiler yedi kat yabancı
Her kelime arslan ağzında
Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
Kök sökercesine söküp çıkartacaksın
Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
Her kelimede bir kat daha artacaksın

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbür demesini becereceksin

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernus

Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.
--------------------
Karadut
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Agaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.

II

Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekün azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum

N'etmiş, n'eylemiş, n'olmuşum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.

Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun.
----------------------

ÇAKIL
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde

----------------------

SİTEM
Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim
Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim
Yar yar... Seni karasaplı bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım
Yar yar... Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var
-----------------
SEVGİ ÜSTÜNE

Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır
Kitaplara göre insan
Karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş
Gözleri, yüreği kamaşmış insandır
Aptaldır, hastadır, kahramandır
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır.
İçinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
Bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
Bir tek meyve veren dalı keserler
İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
Esti mi rüzgâr bir değil milyonlar için esmeli
Bir tek meyve veren dalı kesmeli
İnsan dediğin derya misali
Üstünde milyonlarca dalga
İçinde kıyametler kopmalı
İnsan dediğin derya misali
Uçsuz bucaksız olmalı.

Gel çıkalım sevgilim gel
Gel kurtaralım birler hanesinden
Çekelim gidelim bir uçtan uca
Açalım yüreğimizin kapılarını sonuna kadar
Sevelim sevelim sevelim

Sevebileceğimiz kadar
----------------------
İSTANBUL DESTANI

Istanbul deyince aklima marti gelir
Yarisi gümüş, yarisi köpük
Yarisi balik yarisi kuş
Istanbul deyince aklima bir masal gelir
Bir varmiş, bir yokmuş

Istanbul deyince aklima Gülcemal gelir
Anadolu'da toprak damli bir evde
Gülcemal üstüne türküler söylenir
Süt akar cümle musluklarindan
Direklerinde güller tomurcuklanir
Anadolu'da toprak damli bir evde çocuklugum
Gülcemalle gider Istanbul'a
Gülcemalle gelir

Istanbul deyince aklima
Bir sepet kinali yapincak gelir
Şehzadebaşi'nda akşam üstü
Sepetin üstünde üç tane mum
Bir kiz yanaşir insafsizca dişi
Boyuna posuna kurban oldugum
Kalin dudaklarinda yapincagin bali
Tepeden tirnaga arzu dolu
Sam yeli sögüt dali harmandali
Bir şarap mahzeninde dogmuş olmali
Şehzadebaşi'nda akşam üstü
Yine zevrak-i derunum
Kirilip kenara düştü
Istanbul deyince aklima Kapaliçarşi gelir
Dokuzuncu Senfoniyle kolkola
Cezayir marşi gelir
Dört başi mamur bir gelin odasi
Haraç mezat satilmakta
Bir gelinle güvey eksik yatakta
Köşede sedef kakmali tombul bir ut
Tamburi Cemil Bey çaliyor eski plakta
Sonra ellerinde şamdanlar nargileler
Pasli Acem kiliçlari
Amerikan kovboylari
Eller yukari

Ne kadar da beyaz elbiseleri
Amerikan deniz erleri
Kocaman bir papatyadan yolunmuşlar gibi
Sütten duru buluttan beyaz
Beyazin böylesine ölüm yakişir mi dersin
Yakişmaz
Ama harbederken onlara
Bambaşka elbiseler giydirirler
Kan rengi, barut rengi, duman rengi
Kin tutar kir tutmaz

Istanbul deyince aklima
Kocaman bir dalyan gelir
Kimi pasli bir örümcek agi gibi
Gerinir Beykoz'da
Kimi Fenerbahçe'de yan gelir
Dalyanda kirk tane Orkinos
Kirk degirmen taşi gibi dönmektedir
Orkinos dedigin baliklarin şahi, Orkinos mavzerle gözünden vurulur
Denizin içinde agaçlar devrilir
Kan çanagina döner dalyanin yüzü
Camgöbegi yeşili bulanir
Bir çirpida kirk Orkinos
Reisin sevinçten dili dolanir
Bir marti gelir konar direge
Atilan Kolyosu havada yutar
Bir başkasini beklemez gider
Balikçi gülümser tatli tatli
Adi Marikadir bu martinin der
Her zaman böyle gelir böyle gider

Istanbul deyince aklima Adalar gelir
Dünyanin en kötü Fransizcasi orda harcanir
Çalimindan geçilmez altmişlik madamlarin
Agzi dili olsa da tenhadaki çamlarin
Görüp görecegi rahmeti anlatsa insanlarin

Istanbul deyince aklima kuleler gelir
Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kiskanir
Ama şu Kizkulesinin akli olsa
Galata kulesine varir
Bir sürü çocuklari olur

Istanbul deyince aklima
Tophane'de küçücük bir sokak gelir
Her Allahin günü kahvelerine
Anadolu'dan bir sürü fakir fukara gelir
Kimi dilenecek dilenmesine utanir
Kiminin elinde bir süpürge peyda olur uzun
Dudaklarinda kirli pasli bir tebessüm
Çöpçü olmuştur bugüne bugün
Kiminin sirtinda perişan bir küfe
Kiminin sirtinda nakişli semer
Şehrin cümbüşüne katilir gider
Kalin yagli bir kolana koşulur
Piyano taşirlar omuz omuza
Kendinden agir yükün altinda adamlar
Balmumu gibi erir dururlar
Sonra kanter içinde soluk alirlar
Nazik eşya nazik hamallar ister neylersin
Ama onlar kadar piyanoyu ciddiye alirlar mi dersin
Nazdan nazik çiniden bilezik eller
Derken
Karşi radyoda gayetle mülayim bir ses
Evlere şenlik Üstad Sinir Zulmettin
Haciyagina bulanmiş sesiyle esner:
Gami sadiyi felek
Böyle gelir böyle gider

Istanbul deyince aklima
Stadyum gelir
Güne güneşe karşi yirmibeşbin kişi
Hepsinin dudaginda Istiklal Marşi
Bulutlar atilir top top pare pare
Yirmibeşbin kişilik bir aydinlik içinde eririm
Canim agzima gelir sevinçten hilafsiz
Isteseler bir gelincik gibi koparir veririm

Istanbul deyince aklima
Stadyum gelir
Kanimin kariştigini duyarim ilik ilik
Memleketimin insanlarina
Daha fazla sokulmak isterim yanlarina
Ben de bagiririm birlikte
Avazim çiktigi kadar
Gögsümü gere gere
Ver Lefter'e yaz deftere
Stadyum gelir
Istanbul deyince aklima
Binlerce insanin ayni anda
Ayni şeyi duymasindan dogan sevincin
Heybetini düşünürüm
Birbirine eklenir kafamda
Binler yüzbinler milyonlar
Sonra bir misra havalanir ürkek
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar

Istanbul deyince aklima
Yahya Kemal gelirdi bir eyyam
Şimdi Orhan Veli gelir
Demindenberi dilimin ucundasin Orhan Veli
Demindenberi senin tadin senin tuzun
Senin şiirin senin yüzün
Yarali bir güvercin misali
Başimin üstünde dolanir durur
Gelir sessizce konar bu şiirin bir yerine
Neresine mi arayan bulur
Erbabi bilir
Deli eder insani bu şehir deli
Kadehlerin çinlasin Orhan Veli

Istanbul deyince aklima Sait Faik gelir
Burgaz adasinda kiyida
Mavi gözlü bir çocuk büyür döne döne
Mavi gözlü bir ihtiyar balikçi gencelir küçülür
Ikisi bir boya geldi mi Sait kesilirler
Bütün Istanbul'u dolaşirlar elele başbaşa
Ana avrat küfrederler uçan kuşa eşe dosta
Sivriadada da marti yumurtasi toplarlar çilli çilli
Ziba mahallesinde gece yarisi
Sabaha Galata'dan geçer yollari
Maytaba alacaklari tutar kahvede
Zararsiz bir deliyi
Ula Hasan derler gazeteyi ters tutaysun
Çaktirmadan gazetesini tutuştururlar fakirin
Sonra oturup sessizce aglarlar

Istanbul deyince aklima
Sait Faik gelir
Taşinda topraginda suyunda
Fakirin fukaranin yanibaşinda
Bir kalem bir bilek bilendikçe bilenir
Kildan ince kiliçtan keskin
Hep iyiden güzelden yana
Hep kimsesizlerin

Istanbul deyince aklima
Sait'in son yillari gelir
Hey Allahim en güzel çaginda Sait'e
Dört beş yil ömrün kaldi denir
Sait Sait olur da nasil dayanir
Mavi gözlü çocuk boşverir ölüm haberine
Ihtiyar balikçi pis pis düşünür
Bir zehir yeşilidir açilir
Bir yeşil ki cigerine işler adamin
Bir yeşil ki kasip kavurur
Küçük mavi çocuk
Ihtiyar balikçi
Ve dilimize bulaşan zehir yeşili
Istanbul çalkalandikça bu denizlerde dipdiri
Dilimiz yaşadikça yaşasin Sait'in şiiri

Istanbul deyince aklima
Sabiyem gelir
Sabiyem boynundan büyük bir demetle
Sariyer'den gelir Pendik'ten gelir
Bahar nereden gelirse velhasil
Sabiyem oradan gelir
Ne delidir ne divane
Aslini ararsan çingenedir
Tepeden tirnaga güneştir
Topraktir
Anadir
Analar içinde bir tanedir
Biri sirtinda biri memesinde biri karninda
Karni her daim burnundadir
Canini mendil gibi takar dişine
Yürekten birşeyler katar işine
Bir ucundan girer şehrin ötekinden çikar
Alçakgönüllüdür Sabiyem
Hem masa satar, hem göbek atar
Ver bir çeyrek güzelim der
Neyse halin o çiksin falin
Cani çikar Sabiyemin fali çikmaz
Sonra anlatir dün gece başina gelenleri
Görürüm üryamda bir sari yilan
Cenabet ugraşir durur benimlen
Uyanir bakarim benim bebeler
Yatagin ucuna kaymiş
Ayagimin parmaklarini emer

Istanbul deyince aklima
Bir basma fabrikasi gelir
Duvarlari uzun masalari uzun sobalari uzun
Dal gibi dalyan gibi kizlar çalişir bütün gün ayakta
Kanter içinde mahzun
Yüzleri uzun elleri uzun günleri uzun
Fabrikada pencereler tavana yakin
Al topuklu beyaz kizlar dalga geçmeyin
Dişarda agaçlar dizi dizi
Duvarlar duvarlar uzun duvarlar
Niçin agaçlardan ayirdiniz bizi
Dişarda tarlalar turuncu asfalt mosmor
Dişarda dişarda dişarda
Mevsim gürül gürül akip gidiyor
Ondokuz yaşinda Eyüplü Gülsüm
Dalmiş beyaz köpüklü akişina ipeklilerin
Kötü kötü düşünüyor
Ipegin akişina doyum olmaz
Ama gel gör ki ipekli emprimeden oglana don olmaz
Bir top Amerikan bezi sakiz gibi beyaz
Bir top Amerikandan neler çikmaz
Perdeler yatak çarşaflari çoluga çocuga çamaşir
Sakiz gibi agarmiş bir top Amerikan bezi
Gülsüm'ün gözleri kamaşir
Üçüncü oglani dogururken Gülsüm
Bir top Amerikana hasret sizlere ömür
Gülsüm'lerin sürüsüne bereket
Yerine bir Gülsüm'cük bulunur elbet
Gider Gülsüm gelir Gülsüm
Azrail ettigin bulsun

Istanbul deyince aklima
Agzina kadar sogan yüklü bir taka gelir
Sülyen kirmizisi üstüne zehir gibi yeşil
Samsun'dan Sürmene'den Sinop'tan
Yaz demez kiş demez mutlaka gelir
Kirli yelkeninde yeni bir yama
Demirinin pasi gelir dilime
Nabzimda duyarim motorunun hizini
Canimin içine sokasim gelir
Iri kalçalari pullu denizkizini

Istanbul deyince aklima
Takalar gelir
Alçakgönüllü kalender
Ya Peleng-i Deryadir adlari ya Şimşir-i Zafer
Istanbul deyince aklima
Koca Sinan gelir
On parmagi on ulu çinar gibi
Her yandan yükselir
Sonra gecekondular gelir ardisira
Isli pasli yetim
Eyy benim dev memesinde cüceler emziren acayip memleketim
---------------------------------------