Fuzuli Şiirleri


 (Mehmed bin Süleyman Fuzûlî ) 1483-1586 Irak’da yaşamıştır.


Fuzuli kelimesinin iki anlamı vardır:
1. Gereksiz
2. Faziletli

Akkoyunlular zamanında şimdiki Irak'ta Kerbela veya Necef'de veya Kerkük iline bağlı Kale semtinde doğduğu tahmin edilir. Kanuni'nin Bağdat'ı fethinden sonra (1534)padişaha kasideler (Arapça; Farsça) sunmuştur. Padişah tarafından beğenilen kasideler karşılığında 9 akçelik maaşla ödüllendirilmiştir. Maaşını alamayınca Şikâyetnâme'yi
yazmıştır. Şikâyetnâme Fuzuli'nin en önemli eserlerinden biridir.( safevilerle olan yakınlığı sebebiyle osmanlı bürokrasisi(bağdat'taki) tarafından pek sevilmeyen şair. bu sebeple kendisine padişah tarafından bağlanan maaşın verilmesinde zorluk çıkartılmıştır. bunun üzerine fuzuli, ünlü şikayetnamesini yazmıştır.)

Azerice, Arapça ve Farsça divan şiirlerini yazmıştır. Türkçe şiirlerini Azeri şivesiyle yazmıştır.

Oğuzların Bayat boyundandır.Yalnızca yaşadığı yüzyılın değil, Divan şiirinin en büyük ustalarındandır.Aşkı en iyi anlatan şairdir.

Çağdaşı Nef'i değil Baki'dir. dönemin halk şairleri Pir sultan abdal ve Köroğludur.

Eleştiri: Safevi yöneticilerine yazdığı övgü şiirleriyle hayatını kazanan ıraklı türk şair.
yaşadığı çölün tozlu, pis, fakir, kasvetli ve yanlız havası şiirlerinde açıkça görülebilir. istanbula gitmek istemiş ama başaramamıştır. kanuni ırağı elegeçirince osmanlıya yamanmaya çalışmış fakat safevi geçmişi yüzünden siklenmemiştir.
neticede umduğunu bulamadığı için "selam verdim rüşvet değil deyü almadılar" diye meşhur olan şikayetnamesini yazmıştır.
Şii olduğu aşikardır ancak osmanlı padişah ve vezirlerine yazdığı kasidelerde sünniliği de övmüştür. bu yüzden, bazı araştırmacılar onun sünni olabileceğini öne sürerler ama şii olduğu beng ü bade eserinde açıkça ortadadır. hayatının bir döneminde türbedarlık bile yapmıştır, fakirlik içinde yaşamıştır. dönemin osmanlı şairlerine hep özenmiştir, onlar rahat içinde yaşarken fuzuli sürünmüştür.

MANZUM ESERLERİ

Türkçe Divan: Mensur bir ön sözle başlar. 40 Kaside, 302 gazel, 1 müstezad, 1 terkib-i bend, 3 terci-i bend, 2 müseddes, 3 muhammes, 2 tahmis, 3 murabba, 42 kıta ve 72 rubaiyi kapsayan büyük bir divandır.

Farsça Divan: Mensur ve manzum karışık yazılmış bir ön sözle başlar. Türkçe divanından daha kalındır. 49 Kaside, 410 gazel, 1 terkib-i bend, 1 müsebba, 1 müseddes, 46 kıta ve 105 rubai vardır.

Arapça Şiirler: Arapça şiirlerinden yalnızca 11 kaside ve 1 eksik kıta bulunur, Sadıki Arapça bir divanı da bulunduğunu söylemektedir, fakat elimizde yoktur. Leningrad Asya Müzesinde bulunmuştur.

Leyla vü Mecnun: Bu konuda yazılmış olan en güzel eserdir. Mesnevi olarak 3096 beyitte tertib edilmiştir. Ayrıca hamsesi bulunduğuna dair Latifi, Kınalı-zade Hasan Çelebi, Beyani ve Riyazî tezkirelerinde bilgiler varsa da, elimizde sadece Leyla vü Mecnun, Beng ü Bade ve Saki-name mesnevileri vardır. Ali ve Sadıki hamsesinden bahsetmezler. Bağdad valisi Üveys Bey'e sunulmuştur. Asıl olarak, Arap hikâyesi olanLeyla ve Mecnun arasındaki aşkı anlatır. Kademe kademe maddi aşktan geçerek, ilahi aşka ulaşan Mecnun'un hikâyesidir.

Beng ü Bade: 444 beyitten oluşmuştur, Türkçedir ve Şah İsmail'e sunulmuştur. Şarap ile Esrar arasında hayale dayanan sembolik bir münazaradır. Tahir Olgun'un yapmış olduğu açıklama çok yerinde görülmüştür; Hikâye’de Bade, Şah İsmail'i, Beng ise II. Bayezid'i simgelemektedir. Sonunda Bade kazanır ve Şah İsmail'e sunulan bu eserde onun ihsanına kavuşma amacı vardır.

Heft-cam/Saki-name: Farsça yazılmış olan bu eser, 327 beyitten oluşmaktadır. Meyhane'nin övgüsü yapılmıştır ve yedi kadehten İlahi şarabı içerek kendinden geçer. Tamamıyla tasavvufi bir anlam taşıyan mistik bir eserdir.

Hadis-i Erbain Tercümesi: Manzum kırk hadis tercümesidir. Nevayi'nin de tercüme etmiş olduğu, Molla Cami'nin Hadis-i Erbain eserinin tercümesidir.

Enis'ül Kalb (Gönül Dostu): 134 beyitlik bir kasidedir.



MENSUR ESERLERİ:(düz yazı şeklinde olanlar)

Hadikatü's-süeda:(kutlu kişiler bahçesi) Fuzuli'nin tanınmış eserlerindendir ve Kerbela Vakasını anlatmaktadır. Mensur olarak tertib edilmiş, yer yer manzum parçalarla süslenmiştir. Hüseyin Vaiz'in Ravzatü'ş-şüheda eserinden telif edilmiştir ve tezkirelerde daha üstün olduğundan bahsedilmiştir. İçerisinde ünlü Kerbela Mersiyesi'ni de barındırmaktadır. Şiiler ve Bektaşiler arasında çok üstün bir yere sahiptir.Bir örnek hikaye: "ademin yaratılacağı toprak için tanrı bir buluta emir vermiş 40 gün boyunca bu toprağı sulayacaksın diye bulut 39 gün boyunca gam derysından hüzün pınarından nem çekerek sulamış son gün yolu mutluluk denizine düşmüş nemini oradan çekmiş 40. gün bunla sulamış o yüzden insanoğlu 39 gün kederle gezip bir gün mutlu olurlarmış.."

Eserin girişinde ,”farsça şiir çoktur, çünkü türkçe şiir yazmak güç. tüürk dili nazmı, terkibi kabul edince bir çok sözleri havada kalıyor, intizama girmiyor. baharleyin gül yokluk aleminden zuhura gelir ya, ben de allah basiret verirse o yokluktan varlık yapacağım, o güç şeyi kolaylaştıracağım!”der.


Türkçe Mektuplar: 5 mektubu vardır; Nişancı Celal-zade Mustafa Çelebi’ye, Musul Mirlivası Ahmed Beye, Bağdad valisi Ayas Paşa'ya, Kadı Alaüddin'e ve Şehzade Bayezid'e yazılmıştır.

Rind ü Zahid: Fuzuli'nin Farsça mensur eseridir, içinde yer yer manzum parçalar da vardır. Kâtip Çelebi Keşfü'z-Zünun'da Muhavere-i Rind ü Zahid olarak yazmıştır. Leningrad Asya Müzesi'nde ise Risale-i Rind ü Zahid olarak kayıtlıdır. Rind ve Zahid arasındaki tartışmadan bahsetmektedir.

Sıhhat ü Maraz: Farsça mensur bir risaledir. Ali ve Sadıki Sıhhat ü Maraz olarak, Leningrad Asya Müzesi ve British Museum'da Hüsn ü Aşk olarak kayıtlıdır. Ruhun beden ülkesine seyahatini, o günün tıp bilimine dayanarak açıklamış ve ruh-beden ilişkisini tasavvufi bir görüşle anlatmıştır.

Muamma Risalesi: Farsça yazılmıştır ve Fuzuli'nin bir çeşit manzum bilmece olarak bilinen muamma yazmadaki hünerini gösteren eserdir.

Matla'u'l-itikad fi Ma'rifeti'l-mebde' ve'l-Mead: Arapça mensur eseridir. Bu eser sadece Katip Çelebi'de geçer. Tek yazma nüshası Leningrad Asya Müzesi'nde bulunur. “Nereden geldik, nereye gidiyoruz” konusunu kelam ilmine göre incelemiştir.



ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER:

ŞİKAYETNAME

devrin padisahi kanuni seferden donerken fuzuli ye maas baglanmasini buyurur ve ziyaretini bekledigini dile getirir. fuzuli bagdat tan istanbul a gelerek kendisini ziyaret etmek, baglanan maasini almak ister. ancak kendisi saray kapisindan bile iceri alinmaz. bunun uzerine şikayetnameyi yazar:

selam verdim, rusvet degildir diye almadilar.
hukum gosterdim, faydasizdir diye iltifat etmediler.

egerci gorunurde itaat eder gibi davrandilar
ama butun sorduklarima hal diliyle karsilik verdiler

dedim,
- beratımın mazmunu niçin suret bulmaz. (beratımın gereği niye yerine getirilmez)
dediler,
- zevayiddir husûli mümkün olmaz . (artan kısımdan maaş bağlanması istendiği için yerine getirilemez)
dedim,
- böyle vâkıf zevayidsiz olur mu? (böyle büyük bir vakfın artanı olmaz mı?)
dediler,
- zaruriyât-ı asitane'den ziyade kalırsa bizden kalır mı? (istanbul'un gereksinimlerini karşılamaktan artarsa bizden artar mı?)
dedim,
- vakıf malın ziyade tasarruf etmek vebâldir . (vakıf malında hak edilenden fazla tasarruf etmek günahtır)
dediler,
- akçemizle satın almışız bize helâldır .
dedim,
- hesap alsalar bu sülukunuzun fesadı bulunur. (teftiş olursa bu tuttuğunuz yolun yanlışlığı ortaya çıkar)
dediler,
- bu hesap kıyamette alınır.
dedim,
- dünyada dahi hesap olur, zira haberin işitmişiz . (haber almışız ki dünyada da hesap alınır)
dediler,
- andan dahi bakimiz yoktur, zira katipleri razı etmişiz . (ondan da korkumuz yoktur, çünkü katipleri razı etmişiz)

gordum ki sualime cevaptan baska nesne vermezler ve bu berat ile hacetim kilmagin reva gormezler, caresiz mucadeleyi terk ettim ve meyus u mahrum guse-i uzletime cekildim.

-----------------------

Bakü’de şehir merkezindeki önemli bir binanın cephesinde şu dörtlüğü yazılıdır:

Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı
Felekler yandı ahımdan muradım şem'i yanmaz mı
Sevgili beni canımdan usandırdı, cefa yapmaktan usanmaz mı? Ahımdan felekler (gökler) yandı, dilek mumum yanmaz mı?

Kamu bimarına canan deva-yı derd eder ihsan
Niçin kılmaz bana derman beni bimar sanmaz mı
Sevgili, bütün hastaların derdi için ilaç veriyor ama bana ilaç vermiyor.Yoksa beni hasta sanmıyor mu?

Şeb-i hicran yanar canım döker kan çeşm-i giryanım
Uyarır halkı efganum kara bahtım uyanmaz mı
Ayrılık gecesi canım yanar, gözlerim kanlı yaşlar döker.Feryadım halkı uyandırır, kara bahtım hala uyanmaz mı?

Gül-i ruhsarına karşı gözümden kanlı akar su
Habibim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı
Gül yanağına karşı gözümden kanlı sular akar.Ey sevgilim,gül mevsiminde akanrsular bulanmaz mı?

Gamım pinhan tutardım ben, dediler kıl yare ruşen
Desem ol bi-vefa bilmen inanır mı inanmaz mı
Ben derdimi gizliyordum; "Derdini sevgiliye aç." dediler.Derdimi söylesem acaba o vefasız inanır mı inanmaz mı?

Değildim ben sana mail, sen ettin aklımı zail
Bana ta'n eyleyen gafil, seni görgeç utanmaz mı
Ben sana meyilli değildim,aklımı yok eden sen oldun.Bu aşktan dolayı beni kınayan gafiller senin güzelliğini görünce utanmazlar mı?

Fuzuli rind-i şeydadır, hemişe halka rüsvadır
Sorun kim bu ne sevdadır, bu sevdadan usanmaz mı?
fuzuli Çılgın Bir Rinttir,daima Halkın Diline Düşmüştür;sorun Ki Bu Nasıl Sevdadır?bu Sevda Dan Usanmaz Mı?

----------------
"ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge
ne çalar kimse kapım bad-ı sabaadan gayrı..."
----------------
ya rab bana cism ü can gerekmez?
canan yoğ ise cihan gerekmez
--------------------
'görmemişdir gerçi kimse can bedenden gitdiğin
işte ben gördüm ki şimdi kendi canımdır giden'
---------------------
Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.
Çektiğim alamı bir ben birde Allah’ım bilir.
--------------
hic cem'iyyet-i hâtirdan eser gordun mu
bu kadar meclise ugrar yolun ey bâd- sâbâ (rüzgar)
------------------
"geceler uzun uykuyla kısaltmamalı;
gündüzler aydınlık günahla karartmamalı"
-------------------
"cennet icin men eden âsiklari dîdârdan
bilmemis ki cenneti âsiklarin dîdâr olur"
(cennetten uzaklastirdigi gerekcesiyle asiklari sevgilinin yuzune bakmaktan alikoyan kisi bilmez ki asiklarin cenneti sevgilinin yuzudur)
-----------------------
mey biter saki kalır,
her renk solar haki kalır,
diploma insanın cehlini alsada;
hamurunda varsa eşeklik, baki kalır
---------------
Su Kasidesi


Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda vermez.)


Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su
(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök
kubbeyi kaplamıştır, bilemem..)

Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su
(Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana getirir.)

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su
(Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen
kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.)

Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su
(Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine
su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)

Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su
(Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi, gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar
uğraşsa yine de) gubârî (yazı)sını, senin yüzündeki tüylere benzetemez. )

Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n'ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su
(Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek
dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.)

Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su
(Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.)

İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su
(Gönül! Onun ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste ve onun ayrılığında duyduğum hararetimi yatıştır,
söndür. Susuzum bu defa da benim için su ara.)

Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su
(Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum,
sofular da kevser istiyorlar.)

Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su
(Su, her zaman senin Cennet misâli mahallenin bahçesine doğru akar. Galiba o hoş yürüyüşlü, hoş salınışlı; serviyi andıran sevgiliye aşık olmuş.)

Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su
(Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere
bırakamam.)

Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su
(Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem,öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla
sevgiliye su sunun.)

Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su
(Servi kumrunun yalvarmasından dolayı dikbaşlılık ediyor. Onu ancak suyun eteğini tutup ayağına düşmesi(yalvarıp aracı olması bu dik başlığından)kurtarabilir.)


İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su
(Gül fidanı bir hile ile (meşhur gül ve bülbül efsanesindeki gibi yine) bülbülün kanını içmek istiyor; bunu engelleyebilmek için suyun gül dallarının damarlarına girerek gül ağacının mizacını değiştirmesi gerekir.)


Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr'a su
(Su Hz. Muhammed'in (s.a.v) yoluna uymuş (ve bu hâli ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça
göstermiştir.)

Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su
(İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz.Muhammed'in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su
serpmiştir.)

Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu'cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su
(Katı taş, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını tazelemek için (ve onun) mucizesinden dolayı su
meydana çıkarmıştır.)

Mu'cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su
(Hz. Peygamberimiz'in mûcizeleri dünyada uçsuz bucaksız bir deniz gibi imiş ki, ondan (o mucizelerden), ateşe tapan kâfirlerin binlerce mâbedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür.)

Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr'a su
(Mihnet günü Ensâr'a parmağından su verdiğini (bir mucize olarak parmağından su akıttığını) kim işitse
hayret ile (şaşa kalarak) parmağını ısırır.)

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su
(Dostu yılan zehri içse (bu zehir onun dostu için) âb-ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse (o su,
düşmanına) elbette yılan zehrine döner.)


Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su
(Abdest (almak) için el uzatıp gül (gibi olan)yanaklarına su vurunca (sıçrayan) her bir su damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır.)

Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su
(Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer.)

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su
(Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık salmak (orayı aydınlatmak) ister. Eğer parça parça da olsa o eşikten dönmez.)

Zikr-i na'tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su
(Sarhoşlar içkiden sonra gelen bat adrysını gidermek için nasıl su içerlerse, günahkârlar da senin na'tının
zikrini dillerinde tekrarlamayı (dertlerine)derman bilirler.)

Yâ Habîballah yâ Hayre'l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su
(Ey Allah'ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı!Susamışların (susuzluktan dudağı kurumuşların) yanıp
dâimâ su diledikleri gibi (ben de) seni özlüyorum.)


Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi'râc'da
Şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su
(Sen o kerâmet denizisin ki mi'râc gecesinde feyzinin çiyleri sabit yıldızlara ve gezegenlere su ulaştırmış.)


Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su
(Kabrini yenileyen (tamir eden) mimara su lazım olsa,güneş çeşmesinden her an bol bol saf, tatlı ve güzel su iner.)

Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su
(Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış,(ama) o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden ümitliyim.)


Yümn-i na'tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü'lü şeh-vâra su
(Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzûlî'nin (alelâde)sözleri, nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su
(damlası) gibi birer inci olmuştur.)


Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su
(Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su(gözyaşı) döktüğü zaman,)


Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su
(O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım.)